IVF (Tüp Bebek) Nedir?
Tüp bebek tedavisi; kadından alınan yumurta hücrelerinin (oosit) ve erkekten alınan meni hücrelerinin (sperm) laboratuvar ortamında döllenmesini ve döllenen embriyonun da kadının rahim içine yerleştirilmesini içeren yardımcı üreme yöntemidir. Belirli sayıda seçilen ve rahim içine yerleştirilen embriyodan elde edilen gebelik, normal yollarla sağlanan gebelikle aynı seyirde ilerlemektedir. Bu anlamda, doğal yollarla gerçekleşen gebelik ve tüp bebek tedavisinin tek farkı döllenmenin uygun koşullara sahip laboratuvarlarda gerçekleştirilmesidir.
1971 yılında Robert G. Edwards’ın temellerini attığı tüp bebek tedavisinin başarılı olduğu ilk olgu 1978 yılında İngiltere’de görülmüştür. Türkiye’de ise 1989 yılında Ege Üniversitesi’nde tüp bebek yöntemi ile ilk başarılı gebelik sonuçlanmıştır. Günümüzde ise gelişen tıp teknikleri ve teknolojiler sayesinde farklı tüp bebek teknikleri uygulanmakta ve başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Hangi Yöntemler Kullanılır?
Tüp bebek tedavisi yumurtalıkların döllenmesine göre klasik tüp bebek (IVF) ya da mikroenjeksiyon (ICSI) yöntemleriyle uygulanmaktadır. Sıklıkla tercih edilen IVF yöntemi genellikle sperm sayısı ve kalitesinde sorun görülmediği durumlarda tercih edilmekte ve sperm döllemeyi kendi gerçekleştirmektedir. ICIS yönteminde ise yumurta enjeksiyona hazır hale getirilmekte ve spermler tek yumurtanın içine yerleştirilmektedir.
Ne Zaman Uygulanır?
Tüp bebek tedavisinin uygulanması için doğum kontrol yöntemleri kullanılmadan en az 1 yıl boyunca cinsel ilişkiye girmek ve bu süreç içinde gebeliğin görülmemesi gerekmektedir. Bu durum, aynı zamanda infertilite (kısırlık) olarak da adlandırılır. Bu süre boyunca gebeliğin olmaması durumunda tüp bebek tedavisi uygulanmaktadır.
Tüp Bebekte Yaş Sınırı
Adet döneminin 3. günü yapılan testlerle yumurtalık fonksiyonları uygun bulunan kadınlarda 45 yaşa kadar tüp bebek tedavisi uygulanmaktadır. Aynı zamanda genetik tanı yöntemiyle embriyoların uygun olup olmadığına da bakılmaktadır. Bununla birlikte, 40 yaşın üzerindeki kadınlarda bu yöntemin başarılı olma ihtimali genç kadınlara göre daha düşüktür. Kadınlarda, özellikle 35 yaşında sonra yumurta sayısında ve kalitesinde düşüş görülmesi de başarı şansını etkilemektedir.
Erkeklerde ise herhangi bir yaş sınırı bulunmamakla birlikte yaş ilerledikçe sperm DNA’sında meydana gelen değişimler nedeniyle sperm kalitesinin düştüğü göz önünde bulundurulmaktadır.
Kimler Tüp Bebek (IVF) Yaptırabilir?
Tüp bebek (IVF) tedavisi bazı faktörlere bağlı olarak uygulanmaktadır:
- Kadınlarda yumurtalık kanallarının (fallop tüpleri) kapalı, hasar görmüş ya da alınmış olması,
- Fallop tüplerinin oluşan yumurtaları yakalamasını engelleyecek yapışkanlığın bulunması,
- Kadınların, doğurganlığın düşük olduğu ileri yaşta bulunması,
- İlaçlı tedavi ile gebeliğin elde edilememesi,
- Erkeklerde sperm sayısının az ve kalitesinin düşük olması ya da hiç sperm hücresi bulunmaması.
Özellikle 30 yaşından büyük ve adet kanamaları düzensiz olan kadınlar ve sperm sayısının düşük olmasının yanı sıra testisle ilgili sağlık problemleri olan erkeklerin gebelik elde edebilmesi için tüp bebek merkezlerine başvuruda bulunması gerekmektedir.
Bazı durumlarda ise çeşitli sağlık problemleri öncelikle ilaçlar ya da cerrahi yöntemlerle tedavi edilerek normal gebeliğin oluşması beklenmektedir. Bu problemler çözüldükten sonra normal gebelik görülmüyorsa tüp bebek tedavisi uygulanmaktadır. Örneğin, yumurtaların tutulmasını önleyen karın içi yapışıklıkta önce laparoskopik cerrahi uygulamalardan yararlanılmaktadır. Yumurtalık kisti ya da iltihaplara bağlı olarak gelişen yapışıklıkların tedavi edilmesi ve fallop tüplerin yumurtaları tutabilme fonksiyonu edinmesine rağmen normal yollarla gebelik elde edilemiyorsa yine tüp bebek tedavisi uygulanmaktadır.
Kadınlarda, adet döneminde atılan ve rahmin içini kaplayan endometrium dokunun fallop tüplerinde ya da bağırsaklarda bulunması hastalığı olan endometriozis durumunda da tüp bebek tedavisine başvurulmaktadır.
Yumurtalıklarda, spermlerin tutunmasını engelleyen antikorların geliştiği immünolojik infertilitede de bu tedavi uygulanmaktadır. Özellikle erkeklerde görülen infertilite nedeniyle gebeliğin sağlanamaması durumunda mikroenjeksiyon yöntemi başarılı sonuçlar alınmasını sağlamaktadır.
Tedavi Süreci Neleri Kapsar?
Çiftlerin genel sağlık durumu ve gebeliğin gerçekleşememesinin nedenleri değerlendirildikten sonra uzman hekimler çiftleri bilgilendirmekte ve tedavi süreci başlamaktadır.
Yumurtaların Uyarılması
Yumurtalıkların uyarılması ve çok sayıda yumurta elde edilmesi tüp bebek tedavisinin temelini oluşturmaktadır. Kadınların adet döneminin 3. gününde hormon iğnelerini içeren ilaçlı tedaviye başlanmaktadır. Kadınlar, bilgilendirmenin ardından enjeksiyonu kendileri yapabilmektedir. Yaklaşık 10-12 gün süren uyarılma süreci yumurtalıkların ilaçlı tedaviye reaksiyonuna göre kadından kadına değişmektedir. Yumurtalıkların yakından takip edilmesi gereken bu süreçte ortalama 2-3 günde bir ultrasonografi kontrolü yapılmaktadır. Bu kontrollerde kadınların hormon düzeyine göre ilaçların dozu ayarlanmaktadır. Aynı zamanda, bazı durumlarda yumurtalıkların erken çatlamasını önlemek amacıyla göbekten hormon antagonisti de verilmektedir.
Yumurtaların Toplanması
Yumurtalar belli bir boyuta geldikten sonra çatlamalarını sağlamak amacıyla hormon iğnesi uygulanmakta ve toplama işlemi gerçekleştirilmektedir. Toplama işleminde zamanlamanın önemi büyüktür; hormon iğnesi yapıldıktan 34-36 saat sonra, çoğunlukla genel anestezi altında yumurtalar toplanmaktadır. İşlemde, ultrasonla yönlendirilen iğne vajen içinden geçirilmekte ve yumurtalara ulaşılmaktadır. Genellikle 1 ila 40 arasında yumurta elde edilirken çok nadir de olsa yumurta elde edilmediği durumlar da olabilmektedir. Ortalama 20-30 dakika süren toplama işleminden birkaç saat sonra çiftler taburcu edilmektedir.
Yumurtaların Döllenmesi
Toplanan yumurtalar uygun laboratuvar ortamında çeşitli yöntemlerle döllenmekte ve embriyo oluşumu sağlanmaktadır. Ortalama 12 ila 15 saat arasında gerçekleşen döllenmenin ardından kaliteli yumurtalar seçilerek rahim içine yerleştirilmek üzere gün planlanmaktadır.
Embriyo Transferi
Pre-embriyo ya da zigot olarak da bilinen döllenmiş yumurtaların rahim içine transferinde embriyoların kalitesine göre en fazla 2 gün beklenmektedir. Transfer, katetere alınan embriyoların rahim ağzından geçirilerek bırakılmasını içermektedir. Anesteziye gerek duyulmadan gerçekleştirilen embriyo transferi ultrasonografi eşliğinde yapılmaktadır. 35 yaşın altındaki kadınlarda transfer edilen embriyo sayısı birken diğer kadınlarda ise en fazla ikidir. Embriyo transferinin ardından çiftler hemen hastaneden ayrılabilmektedir.
Transferi takiben iki hafta boyunca enjeksiyon yoluyla progesteron ya da östrojen hormonu takviyesi yapılmaktadır.
Gebelik Testi
Embriyo transferinden ortalama 12-14 gün sonra gebeliğin oluşup oluşmadığının anlaşılması amacıyla gebelik testi yapılmaktadır. Testin pozitif çıkması sonucunda ise gebelik kesesinin durumunu görmek için yaklaşık 10 gün sonra ultrason kontrolü yapılmaktadır.
Destekli Yuvalama (Assisted Hatching) Nedir?
Tüp bebek (IVF) tedavisi sırasında bazı durumlarda embriyo oluşsa da gebelik gerçekleşmemektedir. Bu duruma genellikle embriyonun rahme tutunma aşamasında meydana gelen sorunlar neden olmaktadır. Destekli yuvalama yöntemi; belli bir boyuta ulaşan embriyonun kendini çevreleyen zardan (zona pellucida) kurtularak endometrium dokularına tutunmasını sağlamaktadır. Kimyasal yöntemlerle ya da lazer teknolojisiyle zarda delik açılarak embriyonun bu zarı yırtması amaçlanmaktadır. Bu işlem sırasında embriyo sabitlenmekte fakat embriyoya herhangi bir zarar verilmemektedir.
Assisted Hatchinng yöntemi en çok zona pellucidanın kalın olduğu, kadınların 35 yaşın üzerinde olduğu durumlarda ve başarısız tüp bebek tedavilerinden sonra uygulanmaktadır.
Aşılama (IUI) Nedir?
İntrauterin İnseminasyon (IUI) olarak da bilinen aşılama; kadınların ovulasyon ya da ovulasyona yakın dönemlerinde sperm hücresinin yumurta içine yerleştirilmesidir. Aşılama; sebebi açıklanamayan infertilitede ve erken evre endometriozis ve vajinismus hastalarına uygulanmaktadır. Bununla birlikte spermin rahim ağzından geçişinin engellendiği ve erken boşalma ya da sertleşme sorunu görülmesi gibi durumlarda da aşılama uygundur.
Aşılama ve Tüp Bebek (IVF) Farkı
Bazı durumlarda tüp bebek tedavisi uygulanmadan önce aşılama yöntemi tercih edilmektedir. Özellikle kısırlık olarak da bilinen infertilitede uygun tedavi yöntemlerinin başında aşılama gelmektedir. Aşılamanın uygulanabilmesi içinse erkeklerde açıklanamayan kısırlığın yanı sıra kadınlarda da fallop tüplerinin birinin açık olması ve ileri derece endometrioz (çikolata kisti gibi) hastalığının görülmemesi gerekmektedir. Erkeklerde aynı zamanda sperm sayısının ve kalitesinin de çok düşük olmaması gerekmektedir.
Mikroenjeksiyon (ICSI) Tedavisi Nedir?
Klasik tüp bebek yöntemi olan IVF’de sperm ve yumurtalar yan yana getirilmekte ve spermlerin yumurtayı döllemesi beklenmektedir. İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) olarak da bilinen mikroenjeksiyon yönteminde ise cam bir iğnenin içine alınan sperm hücresi doğrudan yumurta içine enjekte edilmekte ve döllenme sağlanmaktadır. Mikroenjeksiyon uygulamaları sperm sayısının yetersiz kalmasında, hareketliliğin normalin altında olmasında ve hücrelerin yumurtayı dölleyememesi durumunda yapılmaktadır.
Mikroenjeksiyon yönteminin en önemli avantajı sperm hareketliliğinde ve sayısında sorun olan erkeklerin de tüp bebek yönteminden faydalanabilmesidir.
Kimlere Uygulanır?
IVF yönteminden yalnızca dölleme sürecinde farklı olan mikroenjeksiyon sperm sayısı ve kalitesinin düşük olduğu durumların yanı sıra döllenmeyi engelleyen sperm antikorlarının varlığında, klasik yöntemle döllenmenin gerçekleşmediği ve belli bir sperm problemi olmamasına rağmen döllenmede sıkıntı yaşandığı durumlarda uygulanmaktadır.
İlaçsız Tüp Bebek Tedavisi (IVF) Nedir?
Klasik tüp bebek tedavisinde daha fazla yumurta ve embriyo elde etmek amacıyla hormon içerikli iğne tedavisi uygulanmaktadır. Bununla birlikte, bazı kadınların yumurtalık kapasitesi çok fazla yumurta elde edilmesi için yeterli değildir. Yumurtalık sayısının az olduğu ve hormon iğneleriyle başarı şansının düşük olduğu durumlarda kadınların adet döngülerinin takip edildiği ilaçsız tedavi yöntemi tercih edilmektedir. Yumurta sayısı yerine yumurta kalitesine odaklanan bu yöntemde kadınlara ya hiç ilaç uygulanmamakta ya da çok düşük dozda hormon verilmektedir. İşlemlerin devamı klasik IVF ile benzerdir; doğal yumurtlama süreci takip edilerek uygun boyuta gelen yumurta iğne ile toplanmaktadır. Döllenmenin ardından embriyo rahme yerleştirilmektedir.
Yumurta rezervlerinin yetersiz olduğu kadınlarda tercih edilen ilaçsız tüp bebek tedavisinin avantajları şu şekildedir:
- Klasik tüp bebek tedavisi olan IVF’ye göre tedavi süresinin daha kısa olması,
- İlaç kullanılmadığı için yan etkilerin düşük seviyede olması ya da hiç olmaması,
- Klinik ve ultrason kontrollerinin daha az olması,
- Komplikasyon gelişme riskinin çok düşük olması,
- Enjeksiyon uygulamalarının ya çok az olması ya da hiç olmaması,
- Maliyetinin daha düşük olması.
PRP Yöntemi Nedir?
Yumurta gençleştirme olarak da bilinen PRP, yeni sayılabilecek yöntemlerden biridir. Trombositten zenginleştirilmiş plazma anlamına gelen PRP (Platelet Rich Plasma) kişilerin kendi kanlarından elde edilmekte ve herhangi bir katkı maddesi içermemektedir. Özellikle çeşitli nedenlere bağlı olarak gebelik şansının düşük olduğu vakalarda PRP yönteminden yararlanılmaktadır. Trombositten zengin plazma kadınların yumurtalıklarına uygulanmakta ve kök hücreleri aktive etmektedir. Ağrılı bir işlem olması nedeniyle genellikle anestezi altında gerçekleştirilen işlemde iğne yardımıyla vajenden içeri girilmekte ve yumurtalıklara PRP enjeksiyonu yapılmaktadır. Bu sayede yumurtalık fonksiyonlarında artış elde edilmesi amaçlanmaktadır. Yumurtalık rezervi düşük olan ileri yaştaki kadınlar ve erken menopoza giren bireylerde PRP uygulamaları gebelik şansını yükseltmektedir.
Sperm Alınması İşlemleri
Döllenmenin gerçekleşmesi ve kaliteli embriyolar elde edilmesinde yumurtalar kadar spermler de büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda, sperm elde etme aşamaları da tüp bebek tedavisinin önemli aşamalarından biridir.
Sperm, erkeklerden yumurtaların toplandığı gün alınmaktadır. Doğru ve yeterli spermin elde edilebilmesi içinse erkeklerin toplama gününden 3-5 gün önce cinsel perhize girmesi tavsiye edilmektedir. Bu sayede çeşitli yöntemlerle elde edilen menide canlı hücreler daha fazla olmaktadır. Özel olarak hazırlanan mastürbasyon odalarında meni örneği alınmakta ve laboratuvarda çeşitli işlemlerden geçirilmektedir. Atık ve sıvılardan ayıklanan meniden en kaliteli ve hareketli spermler seçilerek döllemede kullanılmaktadır.
Bazı durumlarda mastürbasyon yöntemiyle elde edilen menide sperm hücresi görülmemektedir. Azospermi de denilen bu durumda erkeklerden örnek almak amacıyla farklı cerrahi yöntemler kullanılmaktadır:
Mikroskop Altında Epididimal Sperm Aspirasyonu (MESA)
Yapılan testler sonucu testislerde normal ya da normale yakın sperm üretimi görülmesine rağmen penise sperm taşıyan ana kanallarda (vas deferens) tıkanıklık olması ya da bu kanalların doğuştan bulunmaması durumunda uygulanan yöntemdir. Mikroskop altında gerçekleştirilen MESA yönteminde küçük bir kesi açılarak vas deferense spermleri ileten kanal olan epididim kanallarından sıvı örneği alınmaktadır. Androloji laboratuvarlarında bu sıvıların içindeki spermler ayrıştırılmaktadır.
Perkutan Epididimal Sperm Aspirasyonu (PESA)
PESA; cilt üzerinden epididime küçük bir iğne ile girilerek sperm aspirasyonu işlemidir. Genellikle sedasyon ya da lokal anestezi altında gerçekleştirilen operasyonda kesiye gerek duyulmaması bu yöntemin en önemli avantajlarından biridir.
Testiküler Sperm Aspirasyonu (TESA)
Mikroenjeksiyon yöntemiyle yapılacak döllemelerde sperm elde etmek amacıyla TESA yöntemi uygulanmaktadır. Lokal anestezi altında gerçekleştirilen cerrahi operasyonda bir iğne testislere yerleştirilmekte ve sperm buradan aspire edilmektedir. Elde edilen kaliteli sperm yumurta toplama işleminin ardından yumurtalara enjekte edilmektedir.
TESA; erkeklerin genital yollarında tıkanma görüldüğünde, testis problemlerinde ve vazektomi operasyonu sonrasında tercih edilmektedir.
Testiküler Sperm Extraksiyonu (TESE)
TESE yöntemi genellikle testiküler sperm aspirasyonunun işe yaramadığı durumlarda uygulanmaktadır. Testislere küçük bir kesi açılarak gerçekleştirilen biyopsi operasyonunda testisin farklı bölgelerinden doku örneği alınmaktadır. Bu doku örneklerinden sperm hücresi elde etme işlemi TESE olarak adlandırılmaktadır. Genel anestezi altında yapılan cerrahi işlemi bazı durumlarda mikroskop altında gerçekleştirilmektedir. Dokuların mikroskopla büyütülmesine dayanan ve mikro TESE adı verilen bu işlem klasik TESE yöntemine göre sperm hücresi bulma olasılığını artırmaktadır.
Normal şartlar altında Sağlık Bakanlığı Yönetmeliği’ne göre üreme hücrelerinin dondurulması yasaktır. Bununla birlikte, tıbbı zorunluluk kapsamına giren TESE ve TESA işlemlerinin ardından sperm hücreleri dondurularak saklanabilmekte ve başarısız tüp bebek denemelerinin ardından tekrar kullanılabilmektedir.
Mikroenjeksiyon ya da IVF tedavilerinde döllenme sırasında kullanılan spermin elde edilmesini sağlayan tüm bu yöntemler sonrasında erkekler aynı gün taburcu olabilmektedir. Birkaç gün operasyon bölgesinde ağrı ve acı hissedilmesi normaldir.
Hangi Testler Yapılır?
Çiftler tüp bebek tedavisine başlamadan önce gebeliğin önündeki engellerin anlaşılması amacıyla kadın ve erkeklere bazı testler uygulanmaktadır. Eş zamanlı gerçekleştirilen bu testler genel olarak erkekler için sperm ve hormon testlerini, kadınlar için de hormon testleri ve histerosalpingografi (HSG) testlerini içermektedir. Testler sonucunda problemler belirlenmekte ve tüp bebek tedavisi planlanmaktadır.
Kadınlara Uygulanan Testler
Kadınlara öncelikle yumurta kalitesi ve sayısını (yumurtalık rezervi) anlamak amacıyla bazal hormon testleri uygulanmaktadır. Adet başladıktan sonra 2. ya da 3. gün uygulanan E2, LH, TSH, PRL ve bazı durumlarda DHEAS ve total testosteron testleri düşük yumurtalık rezervi olup olmadığı hakkında bilgi vermektedir. 12 ve üzerinde olan FSH değeri ile 80 pg/ml üzerinde çıkan E2 değerleri yumurtalık rezervinin düşük olduğu anlamına gelmektedir; tedavide kullanılacak ilaçların dozları da bu değerlere göre belirlenmektedir.
Rahim içine kontrast sıvı verilerek çekilen ilaçlı rahim filmi (histerosalpingografi) ve ofis histeroskopi testleri ise hem kadınların tüplerinde herhangi bir sorun olup olmadığını hem de rahim içinin yapısını anlamak amacıyla uygulanmaktadır. Rahim içinin bebek gelişimini desteklemeyecek yapıda olması; yapışıklık, miyom ve poliplerin varlığı ve fallop tüplerinin kapalı olması tüp bebek tedavisinde başarı oranını oldukça düşürmektedir. Bu anlamda, histerosalpingografi testi sayesinde bu durumlar önceden bilinmekte ve önlem alınabilmektedir.
Kadınlara bazal dönemde yapılan transvajinal ultrason ise hem rahim hem de yumurtalıklar hakkında bilgi vermektedir. Rahimde anatomik olarak sorun olup olmadığının yanı sıra miyom ve poliplerin varlığı da bu yöntemle kesin olarak anlaşılmaktadır. Aynı zamanda yumurtalık rezervi değerlendirilmekte ve polikistik over sendromu ve endometrioma (çikolata kisti) olup olmadığı da belirlenmektedir.
Tüp bebek tedavisi görecek tüm kadınlara yapılan bu testlerin yanı sıra bazı durumlarda farklı testler de istenebilmektedir. Özellikle gebeliğin ardından bebeğe geçebilecek hastalıkları anlayabilmek amacıyla Aids (HIV), Hepatit B (HbsAg) ve Hepatit C (Anti HCV) testleri yapılmaktadır. Rubella Ig G testi kadında kızamıkçık riskinin; kadın ve erkeğe yapılan kan grubu testi ise kan uyuşmazlıklarının olup olmadığını anlamak amacıyla yapılmaktadır. Kanın pıhtılaşmasında herhangi bir sorunla karşılaşmamak içinse Protein S, Protein C, INR, aPTT ve PTT testleri uygulanmaktadır. Trombosit ve kansızlık problemlerinin anlaşılması için çoğu kadına tam kan sayımı (hemogram) da yapılmaktadır.
Erkeklere Uygulanan Testler
Tüp bebek tedavisine başlamadan önce tüm erkeklere standart semen analizi (spermiogram) yapılmaktadır. Bu analiz sayesinde spermin morfolojik yapısının yanı sıra sperm sayısı, hareketliliği ve kalitesi hakkında da bilgi sahibi olunmaktadır.
Erkeklerden gerekli durumlarda istenen hormon testleri ise PRL, FSH, LH ve total testosterondur. Özellikle FSH değerinin yüksek çıkması testis rezervinin düşük olduğu anlamına gelmektedir. Bazı durumlarda kadınlara da uygulanan HbsAg, HIV, Anti HCV ve kan grubu testleri erkeklere de yapılmaktadır.
Sperm rezervinin düşük olduğu durumlarda ürolojik muayene ve azospermi görüldüğü durumlarda ise kromozom analizi de yapılmaktadır.
Tüp Bebek (IVF) Tedavisinin Riskleri Nelerdir?
Her tedavi yöntemi gibi tüp bebek tedavisinde de genellikle öngörülebilir ve müdahale edilebilir bazı riskler bulunmaktadır. Riskler; tedavi sırasında kullanılan ilaçlar ya da uygulanan işlemler nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Dış Gebelik
Spermle döllenen yumurtanın rahim içi yerine rahim dışında gelişmesi dış gebelik olarak adlandırılmaktadır. Genellikle fallop tüplerinde meydana gelen sorunlar nedeniyle oluşan dış gebeliğin tüp bebek tedavisi sırasında görülme olasılığı doğal gebelikten daha düşüktür. Erken evrede ultrasonografi yöntemi ve kan testleriyle teşhis edilebilen dış gebelik medikal yöntemler ya da cerrahi operasyonlarla tedavi edilebilmektedir.
Çoğul Gebelik
Kadınlara transfer edilen embriyo sayısının fazla olması tüp bebek tedavisinde başarı oranını artırmaktadır. Bununla birlikte, embriyo sayısı arttıkça çoğul gebelik riski de yükselmektedir. Ortalama her dört başarılı tüp bebek denemesinin birinde çoklu gebelik görülmektedir. Çoğul gebelik hem kadınların hem de bebeklerin sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu durumda özellikle erken doğum ve düşük riskleri tek embriyo transferinden daha yüksektir. Kadınlarda çoklu gebeliğe bağlı olarak gebelik sırasında diyabet, hipertansiyon ve gebelik zehirlenmesi olarak da bilinen preeklampsi gelişebilmekte; doğum sırasında ise normalden daha fazla kanama gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilmektedir. Bebeklerde ise erken doğuma bağlı olarak fiziksel ve zihinsel gelişimde bozuklukların yanı sıra ölümler de görülmektedir. Spastisite, akciğer kapasitesinin gelişememesi, beyin kanaması, çoklu organ bozuklukları ve kalıcı sakatlıklar en sık görülen sorunlardır.
Anne ve bebekler için oldukça ciddi sonuçlara neden olabilen çoğul gebeliğin önüne geçebilmek için transfer edilen embriyo sayısının en aza indirilmesi gerekmektedir. 35 yaşın altındaki kadınlara ilk iki denemede tek bir embriyo transfer etmek ve diğer kadınlarda da en fazla iki embriyo transferi yapmak çoğul gebelik riskini oldukça azaltmaktadır.
İlaç Kullanımına Bağlı Yan Etkiler
Kaliteli ve çok sayıda yumurta elde etmek amacıyla kullanılan uyarıcı hormon ilaçları ve diğer ilaçlar bazı yan etkilere neden olmaktadır:
- Hormon takviyesi nedeniyle ani duygu değişiklikleri,
- Enjeksiyon bölgesinde kızarıklık, morarma ya da ağrı,
- Mide bulantısı ve kusma,
- İshal,
- Karın ağrısı,
- Alerjik reaksiyon.
İlaç kullanımına bağlı olarak gelişen en ciddi fakat nadir görülen komplikasyon ise ovaryan hiperstimülasyon sendromudur (OHSS). Yumurta gelişimini desteklemek amacıyla uygulanan hormon ilaçlarına karşı yumurtaların aşırı tepki vermesi ve istenenden çok daha fazla sayıda folikül yani yumurta kesesi elde edilmesi ovaryan hiperstimülasyon sendromu olarak adlandırılmaktadır. Genellikle yumurta toplama işleminden en geç 7 gün sonra ortaya çıkan bu sendrom %2 oranında görülmektedir.
OHSS’nin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte poliskistik over sendromu, 30 yaşın altında olmak, vücut ağırlığının düşük olması ve daha önce bu sendromu geçirmiş olmak risk faktörleri arasında bulunmaktadır. Özellikle yaygın bir üreme bozukluğu olan poliskistik over sendromuna sahip genç yaştaki kadınlar en büyük risk grubudur.
OHSS, genellikle şikayetlerin şiddetine ve gebeliğin görülüp görülmemesine bağlı olarak birkaç hafta içinde geçmekte ve çoğunlukla gebeliği etkilememektedir. Hafif, orta ya da yüksek şiddette görülen belirtiler ise karında şişkinlik, mide bulantısı ve kusma, kabızlık ya da ishal, çok hızlı kilo alma ve nefes darlığıdır. Sendromun tedavisinde ise istirahat, bol su tüketimi, hafif egzersizler önerilmekte; şiddetli semptomlarda ise ağrı kesici de alınabilmektedir.
Ovaryan hiperstimülasyon sendromu ortaya çıktıktan sonra tüp bebek tedavisine ne şekilde devam edileceği ise gebelik durumuna göre planlanmaktadır. Sendrom, erken evrede teşhis edilirse iyileşme sağlanana kadar embriyo transferi ertelenmektedir. Bunun en önemli nedeni gebelik halinde bu sendromların genellikle şiddetlenmesi ve iyileşmenin uzun sürmesidir.
Tedavinin Başarı Oranı Nedir?
Tüp bebek tedavisinde başarı oranı pek çok faktöre göre değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte, genel olarak üçte bir oranında bir başarıdan söz etmek mümkündür. 30 yaş altındaki kadınlarda başarı oranı %45-50 iken ileri yaşta ise %15-20 civarındadır. İlerleyen dönemlerde gelişen tekniklerle tüp bebek denemelerinin tamamının başarılı olacağı öngörülmektedir.
Tedavinin başarılı olması üzerinde;
- Kadınların yaşı,
- Nedeni bilinemeyen kısırlık,
- Spermlerin kalitesi ve sayısı,
- Yumurtalık rezervinin durumu,
- Falop tüplerinin ve rahmin durumu,
- Yumurtanın rahimde tutunmasını engelleyen endometriozis hastalığı ve miyomların varlığı,
- Alkol ve sigara kullanımı,
- Aşırı kilo,
- Stres gibi psikolojik faktörler etkilidir.
Başarı Oranı Nasıl Artırılır?
Tüp bebek tedavisinde başarı oranının artırılmasında yumurta ve sperm kalitesinin yanı sıra laboratuvar ortamı da büyük bir etkiye sahiptir. Hekimlerin deneyimi ve embriyo laboratuvarlarının donanımının yüksek olması başarıyı ortalama %80 oranında artırmaktadır. Çiftlerin tıbbi geçmişleri ve sorunları detaylıca değerlendirilerek uygun ilaçların kullanılması ve doğru tedavi yönteminin belirlenmesi önemlidir. Bununla birlikte, yumurtaların uyarılmasının, toplanmasının ve embriyoların rahim içine yerleştirilmesinin doğru zamanlamayla yapılması da canlı doğum oranını büyük oranda artırmaktadır.
Embriyoların Dondurulması: Gebeliğin oluşma olasılığını artıran en önemli faktörlerin başında kaliteli embriyoların dondurulması ve saklanması gelmektedir. Yumurta toplama işleminde rahim içine transfer yapılmayacaksa bile kaliteli embriyolar seçilmektedir. Bu dondurulan ve saklanan embriyolar sayesinde tüp bebek tedavisinin başarısız olması durumunda kadınların tekrar hormon tedavisi uygulanarak yumurta toplamı işlemi geçirmesine gerek kalmamaktadır. İlerleyen dönemde kadının yaşı ilerlese de embriyolar kalitesini korumaktadır; bu da gebelik şansını artırmaktadır.
Pre-implantasyon Genetik Tanı Testi (PGT): Embriyo rahim içine transfer edilmeden önce yapılan Pre-implantasyon Genetik Tanı Testi (PGT), genetik hastalıkların erken teşhis edilmesinde ve kromozom sayısının belirlenmesinde kullanılan tanı yöntemidir. Bu sayede sağlıklı bebeklerin dünyaya gelmesi amaçlanmaktadır.
Mikroenjeksiyon yöntemi ile oluşturulan embriyoların hangisinin kullanılacağı belirlenirken kromozom sayısına bakılmaktadır. Normal kromozom sayısına sahip olan embriyolar seçilerek kromozoma bağlı olarak görülen düşük riski azaltılmaktadır.
PGT tanı testleri genel olarak ileri yaştaki kadınlarda, tekrarlayan tüp bebek tedavisi başarısızlıklarında ve erkeklerde ileri infertilitede uygulanmaktadır. Başarı olasılığını düşüren bu faktörlerin ekarte edilmesini sağlayan genetik tanı testleri sayesinde anomali görülmeyen embriyolar seçilmekte ve başarı olasılığı artırılmaktadır.
PGT testi, mikroenjeksiyon yöntemi ile birleştirilen yumurtalık ve spermin oluşturduğu embriyoya uygulanmaktadır. Embriyoların gelişiminin 5. ya da 6. gününde hücrelerden biyopsi için örnek alınmakta ve kromozom taraması yapılmaktadır. Günümüzde genellikle 24 kromozom taraması yapılan embriyolardan sağlıklı olanlar seçilerek rahim içine transfer edilmektedir.
Son yıllarda hemen hemen tüm tüp bebek denemelerinde genetik tanı testlerinden yararlanılmaktadır. Bu sayede hem doğumda hem de ileride oluşabilecek genetik anomaliler hakkında bilgi sahibi olunmakta ve çiftler genetik hastalıklara sahip olsa da bebeklerin sağlıklı doğması ve gelişmesi sağlanmaktadır.
Blastosist Transferi: Embriyoların gelişiminin 5. ya da 6. günü blastosist dönemi olarak adlandırılmaktadır. Blastosist transferinin ana amacı tutunma ihtimali daha yüksek olan embriyoları seçmektir; bu aşamaya gelen embriyoların tutunma olasılığı çok daha yüksek olduğu için embriyo transferi daha erken yapılmamaktadır. Bu anlamda, kalitesi düşük olan embriyolar bu evreye kadar kendilerini belli ederek tedaviye en kaliteli embriyolarla devam edilmektedir.
Bu dönemde yapılan transferlerin bir avantajı da çoğul gebeliğin önüne geçilebilmesidir. Yalnızca kaliteli 1 ya da 2 embriyo transfer edilerek hem üçlü gebelik riski azaltılmakta hem de gebelik şansı yükseltilmektedir.